Mitolojik Öykülere Konu Olmuş Bitkiler
Günümüzde pek çok duygu ile özdeşleştirilen bitkiler aslında binlerce yıldır kültür tarihinin önemli bir taşıyıcısı konumunda bulunuyor. Karanlık çağlardan bugüne, önce kulaktan kulağa, sonra yazılı şekilde sürüp gelen halk hikâyelerinin başrolünü üstlenen bitkilerin izine, antik çağ mitolojilerinde de rastlanıyor. Bitkilerin mitolojik kökenlerini irdelediğimiz bu mini seriyi tüm bitkiseverlerin okumasını tavsiye ediyoruz.
Defne Ağacı
Mitolojinin en bilinen efsanelerinden birisi olan defne ağacının öyküsü; güneş tanrısı Apollon ile aşk tanrısı Eros arasındaki rekabete dayanıyor. Antik Yunan mitlerine göre dünyanın gördüğü en büyük okçu olan Apollon, attığı oklarla insanları ve tanrıları birbirine aşık eden Eros’u kıskanıyor ve çevresindekilere Eros’un ok kullanmasının gereksiz olduğunu söylüyor. Arkasından bu şekilde dedikodu yapıldığını öğrenen Eros, Apollon’a bir ders vermek adına aşk ve nefret oklarını yayına sürüyor ve aşık eden okunu Apollon’a nefret ettiren okunu ise defne ağacına ismini veren peri kızı Daphne’ye fırlatıyor. Tüm bu yaşananlar sonucunda Apollon Daphne’ye sonsuz bir aşk ile bağlanırken, Daphne ise Apollon’dan nefret ediyor. Bir gün aşkından gözü dönen Apollon, Daphne’yi ormanda durmaksızın kovalamaya başlıyor ve bu durum karşısında Daphne korkudan dehşete kapılıyor. Apollon’dan kurtulamayacağını anlayan güzel peri kızı babasına, kendisini bir ağaca dönüştürmesi için yalvarıyor. Daphne’nin bu isteği karşısında ona kıyamayan babası, onu bugün bildiğimiz haliyle defne ağacına dönüştürüyor. Mitolojide sürekli Apollon ile beraber ismi geçen defne ağacının yaprakları hemen hemen her tasvirde Apollon’un saçlarını süslüyor.
Şakayık Çiçeği
Yaz mevsiminde rengârenk çiçekleriyle, bulunduğu ortamları süsleyen şakayık çiçeğinin de mitolojik bir efsanesi bulunuyor. Antik Yunan mitlerinde güzelliği dillere destan olan bir peri kızı olarak betimlenen Paeonia, şakayık çiçeğinin öyküsünde başrolü oynuyor. Afrodit’i kıskandıracak kadar duru bir güzelliğe sahip olan Paeonia’nın dış görünüşü karşısında güneş tanrısı Apollon kayıtsız kalamıyor ve kendisine âşık oluyor. Söz konusu durum karşısında kıskançlık krizine giren güzellik tanrıçası Afrodit, güzeller güzeli Paeonia’yı günümüzde yetiştirdiğimiz kırmızı şakayık çiçeği formuna sokuyor. Afrodit’in Paeonia’yı şakayık çiçeği haline getirirken kırmızı rengi tercih etmesindeki en önemli nedenin; güzel su perisinin Apollon ile sohbet ederken utanıp yanaklarının kızarması olduğu gösteriliyor. Efsanesi binlerce yıl evvelinden bugüne taşınan şakayık çiçeği, bugün dahi birçok kültürde mahcubiyeti temsil ediyor.
Nergis Çiçeği
Bir kişinin kendi bedenine ve zihnine karşı hissettiği aşırı hayranlık olarak tanımlanan narsisizm kavramının isim babası olan antik Yunan ve Roma mitolojisi figürü Narkissos, nergis çiçeğinin mitolojik öyküsünün de ilham kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Efsaneye göre bulunduğu çağın en yakışıklı insanı olan ve bu sebeple çevresindeki tüm kadınların ilgisini üzerine toplayan Narkissos, kendi kendisine tutkuyla âşık olmasından dolayı hayatında yer alan tüm kadınları eninde sonunda üzüyor ve asla mutlu bir ilişkiye sahip olamıyor. Günlerden bir gün Narkissos kendisine aşkını itiraf eden Echo adlı su perisini o kadar şiddetli bir biçimde reddediyor ki, güzel su perisi bu yaşanan hadiseden sonra akli dengesini kaybediyor. Echo’dan geriye yalnızca duyanların içini parçalayan sesi kalıyor (Echo karakteri Batı Avrupa dillerinde yankı anlamına gelen écho kelimesinin kökenini oluşturuyor). Tüm bu yaşanan iç karartıcı olaylardan haberdar olan intikam tanrıçası Nemesis, Narkissos’u cezalandırmak adına hemen harekete geçiyor ve onu, yaşamının son bulacağı göle doğru ilerlemesi için manipüle ediyor. Gölde kendi siluetinin yansımasını gören ve ona dokunmak isterken göle düşen Narkissos boğuluyor ve yaşama veda ediyor. İşte Narkissos’un ölümü üzerine o bölgede yetişen çiçekler bizim bugün çevremizi güzelleştiren nergis çiçeği oluyor.
Etiketler: Mitolojik Bitkiler
Ağustos 08, 2024
Listeye dön